İSLAMCILIK AKIMININ SEYRİ
Kur’an’dan
uzaklaştıkça çöken İslam coğrafyasında müslümanları tekrar Kur’an ve sünnete
döndürmeye, bid’at ve hurafeleri temizlemeye, içtihat kapısını açmaya, cihad
ruhunu uyandırmaya ve tüm sıcak veya soğuk saldırıları püskürtecek güce
ulaşmaya yönelik yeni bir hamle, yeni bir ümit gibi görünse de bu hareketi 19
ve 20 yy arasında zaman zaman seyreden olaylara sıkıştıramayız çünkü bu tür saldırılar
ve savunmalar tarih boyunca hep olduğu gibi,yine olabilir. Ama istismar edenler
ve içini boşaltanlar da olabilir. Biz ise tarih boyu devam eden gerçek
realiteden bahsetmek istiyoruz. Zira;
Bakara 132- Bu dini, Hazreti İbrahim, kendi oğullarına vasiyet
ettiği gibi Hazreti Yakub da vasiyet etti. “Ey oğullarım, şüphe yok ki Allah,
razı olduğu İslâm dinini sizin için seçti. O halde siz, (ölüm gelmeden önce
müslüman bulunun da) ancak müslüman olarak can verin” dedi.
Yunus 84- Musa da kavmine şöyle
dedi: Ey kavmim! Siz, gerçekten Allah’a iman ettinizse ve onun birliğine ihlâs
ile teslim olmuş müslimlerseniz artık Allah’a tevekkül edin. 85- Onlar da dediler ki: Biz, ancak Allah’a
tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi, o zalim kavmin fitnesine düşürme 86- Ve bizi, rahmetinle o kâfir kavimden kurtar.
Saf 14- Ey iman edenler!
Allah’ın (dininin) yardımcıları olunuz. Nitekim Meryem’in oğlu İsa,
Havari’lere: Allah’ın zaferine kavuşmak için benim yardımcılarım kim? demişti.
Havariler (İsa’ya bağlı seçkinler) de şöyle cevap verdiler: Biziz Allah’ın
yardımcıları... Bunun üzerine İsrail oğullarından bir topluluk (İsa’ya) iman
etti. Bir topluluk da kâfir oldu. Biz de iman edenleri, düşmanlarına karşı
kuvvetlendirdik de böylece (düşmanlarına) üstün geldiler.
Hud 42- Gemi, onları, dağlar gibi
dalgalar içinde yüzüp götürüyordu. Nuh, gemiden ayrı bir yerde olan oğluna
bağırdı: Ey oğulcağızım! Gel, bizimle beraber bin. Kâfirlerle birlikte olma. 43- O, (babasına) dedi ki: Beni sudan koruyacak
bir dağa sığınırım. Babası şöyle dedi: Bugün Allah’ın emrinden koruyacak
yoktur. Meğerki Allah iman nasip etmekle rahmet buyursun. Nihayet, ikisinin
arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
Hud 53- Onlar da dediler ki: Ey
Hud, sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz, senin sözünle tanrılarımızı terk
etmeyiz ve biz sana inanmayız. 54-55-
Ancak şunu söyleriz ki ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak seni
bir fenalıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır. Hûd: İşte ben Allah’ı şahit
tutuyorum ve siz de şahit olun ki ben, Allah’tan başka ona koştuğunuz
ortakların hiç birini tanımıyorum, onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın,
bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin. 56- Doğrusu, hem benim Rabbim, hem de sizin
Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden hiç bir yaratık yoktur ki
idare ve tasarrufunu O tutmasın. Benim Rabbim, gerçekten doğru bir yol
üzerindedir.
Kehf 13- Biz, sana onların
haberlerini doğru olarak anlatalım. Gerçekten bunlar, Rablerine iman eden
birkaç gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini (sebatlarını) artırmıştık. 14- (Padişah Dekyanos kâfirin huzurunda putlara
tapmayı terk eden bu yiğitler) ayağa kalkıp da: Bizim Rabbimiz, göklerin ve
yerin Rabbidir, asla ondan başkasına ilâh deyip tapmayız, o takdirde muhakkak
saçma söylemiş oluruz.
Hac 78- Allah uğrunda gerektiği
gibi cihad ediniz. Allah dinini muzaffer kılmak için (Ey Peygamber ümmeti) sizi
seçti. Din işinde üzerinize bir güçlük de yüklemedi, babanız İbrahim’in dininde
olduğu gibi. Bundan evvelki kitaplarda ve bu Kur’an’da size müslüman ismini
Allah taktı ki Peygamber, size karşı (tebliğ vazifesini yaptığına) şahit
olsun, siz de bütün insanlara karşı (Peygamberler için) şahitler olasınız.
Artık gereği üzere namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’ın dinine sarılın ki
mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır (dosttur), ne güzel yardımcıdır!..
PEYGAMBERİMİZ’DEN BERİ İSLAMİ HAREKETE BİR BAKARSAK
Hz.
Ebubekir’in Nasr suresinin inmesi ve veda haccı ile peygamberimizin ayrılık
vaktinin geldiğini anlayarak ağlaması gibi, aynı şekilde Batının bilim, teknik
ve ekonomik gelişmesini ve müslümanların geri kaldığını ve kuşatıldığını gören ve
ümmetin başına gelebilecek acı felaketleri sezen aydınların tasalanması ve
çözüm aramaları Hz. Ebubekir’in gözyaşları ortamını çağrıştırmaktadır. Yine Hz
peygamberimizin ölümü neticesinde bir kargaşaya meydan vermemek için defin
olayından önce halifenin seçilmesi ve daha sonraları zekât vermeyenlerle ve
yalancı peygamberlik taslayan Müseylemetül Kezzap’la savaşılması gibi,
İslamcılık da ümmeti düştüğü yerden kaldırılmaya çalışma ve tüm emperyalist
saldırılara karşı var olma mücadelesidir. Bir insanın Haçlı ve Siyonistlerin olumsuz
propagandalarına kapılarak “ben müslümanım ama İslamcı değilim” demesi ne hazin
ki “ben Hz. Muhammed’e inanıyorum ama Ebu Cehil’le kavgasına karışmam” diyen
bir insana benzetilmiştir. Çünkü İslamcılık din tüccarlığı değil de İslam
düşmanlarına karşı uyumamak üzere uyanmak ve Allah için yorulmamak üzere koşmak
olarak düşünülmüştür.
Zira;
Ahzap 56- “Gerçekten Allah ve melekleri, Peygambere salât
ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin
(Allahümme salli alâ MUHAMMED, deyin) ve gönülden teslim olun”.Ayetiyle “onun
mücadelesini destekleyin” Uyarısı yapılmaktadır.
Yine
İlk dört büyük halifenin Allah için ölüm kalım mücadelesi ve Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali’nin şehit olması ve dört büyük ehli sünnet mezhep imamından
İmamı Azam ve İmamı Hanbel’in kırbaç altında can vermesi, peygamberimizin
sünnetini yaşatmak için Hz. Hüseyin’in şehit oluşu ve sahabe efendilerimizin İslam’ı
yaymak için dünyanın dört bir tarafına dağılmaları ve uzak diyarlarda ölmeleri
bu mücadelenin temel taşlarını oluşturmuştur.
Bu
ışık ve enerjiden nasiplenemeyen Batılılar ortaçağı yaşarken müslümanlar hep
yükselme devrini yaşadılar. “Ne zamanki
cihad ruhunu kaybedince hâkimlikten mahkûmluğa düçar oldular.” Müslümanlar
geri kalınca da insanlık adeta hakkı görebilecek gözlerini, işitebilecek
kulaklarını, anlayabilecek akıllarını kaybederek başsız kalan ve haşaratların
üşüştüğü ceset gibi, İslam coğrafyası da ideolojilerin, binlerce misyonerlerin
yuvalandıkları yerler ve semt pazarları oldu.
Örneğin
İngilizlerin Hindistan’ı işgale geldiklerinde müslümanların sırtına basarak
atlarından inmeleri, Muhammed İkbal ve Mevdudi önderliğinde İslami hareketi
önce Hindistan’da sonra da Pakistan’da tetikledi. Yine İngilizlerin Mısırı da işgalleriyle
efendi makamına çıkmaları ve halkın da öz diyarında hizmetçi durumuna düşmesi
Mısır’da Hasan El Benna öncülüğünde ve daha sonra Seyyit Kutup’la İslami
hareket canlanmıştır. Libya’da Ömer Muhtar, yine yakın tarihte Bosna’da da Sırp
vahşetine karşı Aliya İzzet Begoviç, Tunus’ta Raşit El Gannuşi birçok başarıya
imza atmışlardır.
Bu
dönemlerde 1917 Rus Bolşevik ihtilali ve daha sonra Çin’de Mao’nun komünist
ihtilali ile milyonlarca müslüman katledildi. Rusların vasıtasıyla Doğu Avrupa’daki
ihtilalleri de buna eklersek insanlık bu batıl ideoloji yüzünden bir yüz yıl ve
pek çok şey kaybetmiştir. Ama budanan bahçeler gibi Allah’ın izni ve yardımıyla
buraların da tekrar hakka dönmeleri için fedakâr öncüler beklenmektedir.
Şu
bir gerçek ki, Batı teknolojide, güçte, tüketimde ve eğlencede zirve yapmıştır ama
aile hayatında çözülme ve boşanmanın, yaşlandıkça yalnızlığın, gençlerde
tatminsizlik ve uyuşturucunun, tüketim çılgınlığının önüne geçememektedir.
Bunun için müslümanlara çok iş düşmektedir. Bu durumda müslümanlar Allah’a
kullukta, ibadette, bilim ve teknikte, adalette, özgürlükte, eşitlikte, fedakârlıkta,
istişarede, infakta ve eminlikte zirveye ulaştığı gün İslamcılık adına tüm
dikkatleri üzerine çekebilirler. Çünkü tarih boyu Batılı sömürgecilikle,
Siyonist ve Budistler işkence ve öldürmekle, materyalistler de
dinsizleştirmekle ün yaptıkları için, insanlığın problemlerine müslümanlardan
başkalarının söyleyecek sözü kalmamıştır.
İslamcılık Kavramı; İstenilen gerçek manayı tam olarak ifade etmese
de kökü eski ümmetlere kadar gittiği halde, bir veya iki asırdır uluslar arası
güçlerin saldırıları yüzünden tanımının yapılması çok zor olan bu akım 1850-1920
yılları arasında ülkemizde ve diğer İslam coğrafyasında ihtisaslı aydınların Batı
sömürgeciliğine ve yerli iş birlikçilerine karşı kurtuluş politikaları üreterek
toparlanma ve iktidara gelme mücadelesi şeklinde görülmüştür.
19
ve 20 yy bir bütün olarak inanç, ilim, ibadet, ahlak, kültür, felsefe, ekonomi,
siyaset ve eğitimle İslam’ı yeniden hayata hâkim kılmak için müslüman
toplumları makul metotlarla tümden taklit, erime, esaret ve hurafelerden
kurtarıp tüm bilimsel ve teknik imkânları kullanarak insanca veya medenice
yaşamın inşası için çözümün İslam dairesinde aranmasıdır.
Bu
hareket, varlığımızı korumak ve değerlerimizi gelecek nesle aktarmak için
gereken bir adım olarak görülmüştür.
Batı
karşısında geri kalmışlıktan dolayı üzülerek ve yüreği yanarak sırf Allah
rızası için ortaya çıkan, çağdaş köleliğe veya ikinci sınıf vatandaş olmaya
tepki göstererek yeniden dirilen ve herkese eşitlik ve özgürlük isteyen bu
yenilenmiş akımda ön saflarda; Ahmet Cevdet paşa, Said Halim paşa, Mehmet Akif,
Elmalı Hamdi Yazır, İzmirli İsmail Hakkı, Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Nurettin
Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai karakoç ve Mustafa
İslamoğlu ve daha nicelerinin yer aldığını görüyoruz.
Bu
alanda hizmet vermiş yayınlar ise; Beyanül hak, Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşat,
El Medaris, Ceride-i sufiye ve daha başka İslami dergiler ve gazeteler olmuştur.
Siyasi
alanda en belirgin olarak, Milli görüş hareketi olmuştur.
Burada
sayamadığımız daha bir çok yazarlar, aydınlar, âlimler, dernekler, vakıflar ve
partiler olmuştur. Allah hepsinden de razı olsun.
Bütün
bu çok yönlü çabalara rağmen bu akım maalesef evresel bazda coşkun akan
ırmaklara dönüşememiştir. Eğer bu hareketler veya hizmetler coşkun akan sellere
dönseydi önünde hiçbir güç duramazdı.
Bu
akımda arı gibi çalışanlar da sinek gibi bedavaya konanlar olmuştur yine olabilir.
Ama Samimi olanlar mükafatına,ihanet edenle de azabına ulaşacaklardır.Çünkü
Allah cc vadinden dönmez. Demek ki; Geçmişten bu güne kadar bu yolda sadıklar
da çıkarcılar da olmuştur.
Örneğin;
1.
Sırf Allah rızası için ilmiyle, malıyla, canıyla cihad ruhunu diriltmeye
çalışanlar ve uğurda şehit olanlar oldu. Ruhları şad olsun.
2. Bazen
bu davayı siyasi veya ekonomik çıkarına alet edenler oldu. Burada biz
bilmeliyiz ki suçlu, dava değil o kimselerdir. Öyleyse pire için yorgan
yakamayız.
3. Hak
ve batıl çizgisini bilmeden, batı kültüründen aktardıkları hürriyet, demokrasi, özgürlük, laiklik gibi kavramları İslam’a
onaylatmaya kalkanlar da oldu ve yine olabilir.
4. Kimileri
Milliyetçiliği Kimi sosyalizmi kimi kapitalizmi isterken kimileri de ümmetçiliği
istediler Çünkü;
Ali İmran 110-
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten
vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri
için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu
yoldan çıkmışlardır” Ayetine uymak istediler.
5. Bazen
İki kitap okuyup hurafelere karşı gelme adına yüzeysel bilgileriyle militanca
hak mezheplere ve sünnete soğuk bakanlar oldu.
6. Yine
bazı kiralık veya saf meczupların kiliseye veya sinagoga bomba atması, yine
bazı psikopatların turistleri öldürmesi veya namusuyla oynaması bilinçli veya
bilinçsiz olarak müslümanlara mal edilirken, hiç ilgisi olmadığı halde İslami
davaya da gölge düşürmüştür. Bu olaylar ırmağa karışan kirli sulara benzer. Sular
derinleştikçe ve çağladıkca bunların temizlendiğini de Allah’ın izniyle görebiliriz.
Yeter ki irfan bilinciyle yeni nesle sahip çıkılabilsin.Zira;
Tevbe 32- Onlar, Allah’ın
nurunu (Şeriatını) ağızlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat
kâfirler hoşlanmasalar bile Allah, muhakkak nurunu tamamlamak diliyor.
33- Peygamberini hidayetle ve hak din ile bütün
dinlerin üzerine geçirmek için gönderen O’dur; İsterse müşrikler hoş
görmesinler.
Not: Yukarıdaki ayetlerde
gelebilecek tehlike ve gidilecek hedef gösterilmektedir. Bu yolda sağlıklı bir
yol almak için de aşağıdaki ayete de mutlaka uymak gerekmektedir.
Nisa 59- Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan
idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu
Allah’a ve Resulüne arz ediniz; eğer Allah’a ve ahiret gününe
inanıyorsanız... Bu müracaat, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha
güzeldir.
Not: Gerçek İslamcılığın
temeli bu ayete dayanmaktadır.
Yine
başarı ve kurtuluş için aşağıdaki ayetlere de dikkat etmek gerekmektedir.
Ali İmran 104- İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği
emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar,
kurtuluşa erenlerdir. 105- Ey müminler,
kendilerine açık deliller ve ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa
düşen Hıristiyan ve Yahudi’ler gibi olmayın. İşte onlar için çok büyük
bir azap vardır.
Enam 108- Müşriklerin Allah’tan başka taptıkları putlara
sövmeyin ki onlar cehaletle tecavüz ederek Allah’a sövmesinler. Her ümmete,
böylece amellerini süslemişizdir. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O vakit,
kendilerine, ne yapıyor olduklarını haber verecektir.
Not: Yukarıdaki ayete rağmen Kur’an’ın
derinliğinden habersiz bazı fanatik insanların ünlü liderlere dil uzatmaları,
kukla ve bayrak yakmaları İslam davasına zarar vermektedir. Burada gereken
metot; Ahlaklı ve ihlâslı bir şekilde karşıyı germeyecek şekilde konuşma ve ikna
kabiliyetini çok yönlü bilgilerle güçlendirmektir, Ben gerçekten İslamcıyım
diyen Hz peygamberimizi örnek alarak üstün ahlakla donanmalı doğru sözlü ve
sadıklardan olmalı, cömertçe kötülüğe bile iyilikle karşılık vermeli, emanetlere
sahip çıkan, akraba komşu ve arkadaş hakkına riayet eden, misafirini iyi
ağırlayan,haya ve edebe çok dikkat eden olabilmeli, özellikle küçüklere şefkat
ve büyüklere hürmette kusur etmemeli, çünkü güzel ahlakın ve bütünleşmenin olmadığı
bir davada asla İslamcılıktan bahsedemeyiz. Zira, başıbozukluk veya içe
kapanarak ferdi kalmayı tercih etmek, çölde buharlaşan tek damlaya benzemektir.
Halbuki ilmi, ihlası, teşkilatlanma ve sürekli büyümeyi, hesap edenler, tatlı
dilli ve güler yüzlü olmak zorundadırlar çünkü Rabbimiz;
Taha 43- Firavun’a gidin, çünkü o hakikaten azdı (ben Rabbim, dedi). 44- Varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki
nasihat dinler yahut korkar.
Müzzemmil 10- Ve inkârcıların diyeceklerine (sana iftira ve yalanlarına) sabırlı ol ve
onları güzel bir şekilde terk edip ayrıl.
Not: Yukarıdaki ayetleri
dikkate alarak sivil veya resmi muhataplara sert ve saygısız tavır takınmaktan
kaçınmalıdır. Zira katılık, davaya zarar verir ve düşmanlık oluşturur. Marifet,
düşmanı bile dost yapabilmek, o da mümkün değilse hiç olmazsa zararsız hale
getirmeye çalışmaktır.
7. Yıllardır
Haçlı, Siyonist, materyalist ve Budist güçler ihtilal veya işgalle girdikleri
veya işbirlikçilerinin ezdikleri yerlerde karşı koyan mağdur müslümanları
teröristlikle suçladılar. Kendi işgallerini haklı, karşı gelenleri potansiyel suçlu
görüp yine suçu bu zavallı duruma ittikleri insanlara yüklediler.
8.
Bu kadar batıl ideolojiler cirit atarken İslamcılığa hiç olmazsa müslümanlar ön
yargılı bakmamalıdır. Zira her toplulukta küçük düşünenler, sen ben kavgası
yaparken, büyükler hep proje üretirler. Bu deniz kenarında da böyledir. Kıyıda
çamur, çerçöp görünse de inci ve mercanlar
daima derinlikte bulunurlar.
9.
Batıl ideoloji mensuplarının yerli işbirlikçileri yakın tarihte Kuzey Afrika
ülkelerinden Cezayir de takma sakal ve takma bıyıkla, sarık, cübbe giyerek
insanları katledip “bak sakallı, sarıklılar öldürüyor” diye kiraladıkları basın
ve yayıcılarla dünyayı aldatmaya çalıştılar. Hâlbuki yine Haçlılar Libya’yı
işgal ettiklerinde müslüman kızlarımızı ormanlara götürüp namuslarını
kirletirken mağdurlarımızın çığlıkları dağlarda yankılanırken alay ederek “söyleyin
de Muhammed gelsin, sizi kurtarsın” diyorlardı. Ama onlar da bilmeli ki,
ahirette mazlumların öç alacağı gününün zalimlerin zulmettiği günden daha
acıklı olduğunu göreceklerdir.
10.
Günümüzde müslümanlar yoksul ve cahil kaldıkça onları hizmetli yapıp bahşiş
vermek isteyenler, onların okuması, uyanması ve yönetime talip olmasından
rahatsız oluyorlar. “At duvara hiç olmazsa izi kalır” kuralını kullanarak nerde
bir öncü dava adamı çıkmışsa onu ya gülünç gösteriyorlar, ya namus ya da para
konusunda lekeleyerek saf dışı etmeye çalışıyorlar. Ama onlar da er geç gerçeği
ebet sürecinde bileceklerdir.
Bunlara
karşı teröre bulaşmadan, Fatiha
bilinciyle fasık habercilere aldırmadan ve kınanmaktan korkmadan bereketli
meyve veren ağaçlar gibi, yüklendiğimiz sorumlulukları yerine getirmeye devam
etmek gerekmektedir.
Sonuç olarak
Bu
akımın 1908 ve 1918 yılları arasında başladığını söyleyenler varsa da 1564-1623
yılları arasında Hindistan’da yaşayan İmamı Rabbani ve 1813-1823 yılları
arasında Bağdat’ta kalıp sonra Hindistan’a giden Şeyh Halid’in ayrıca daha
sonraları Mısır’dan ayrılarak batıda dolaşan Cemalettin Efkani’ ve Muhammed Abduh’un
Osmanlının öncülüğünde İslam coğrafyasının çöküş tehlikesini sezerek “Urvetül
vuska” derğisini çıkararak bu yeniden diriliş hareketine büyük bir üzüntüyle
katıldıklarını da söylerken, Yine Hintli Müslüman fedakar kızların Osmanlı
bayrağı yere düşmesin diye çeyizlerini satarak dua ve göz yaşlarıyla göndermeleri
yanında bir de, bu heyecana Akif’in şu beyitleri de tercüman olmaktadır.
Arkadaş yurduma alçaklara uğratma
sakın.
Siper
et gövdeni dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır
sana vaat ettiği günler hakkın.
Kim
bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığı yerleri toprak diyerek geçme tanı.
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen
şehit oğlusun incitme yazıktır atanı.
Verme
dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Yine
Allah’a
dayan sa’ye sarıl, hikmete ram ol, yol varsa budur, bilmiyorum başka yol.
Ayrıca
Üstad Said Nursi’nin
Şu istikbal inkilabatı
içerisinde en yüksek seda İslam’ın olacaktır.
veciz Sözü azmi ve
ümitleri artırmaktadır.
Her
şuurlu müslüman bu heyecanla çalışmalı ve gelecekten ümitli olmalıdır. Çünkü;
Kasas 83-
… En güzel akıbet takva sahiplerinindir”. Diye basiretli bir yol
gösterilmektedir.