KONUYU OKU
ARAŞTIRMALAR (GÜNCEL KONULAR)
84. İSLAMCILIK AKIMININ SEYRİ

İSLAMCILIK AKIMININ SEYRİ

 

         Kur’an’dan uzaklaştıkça çöken İslam coğrafyasında müslümanları tekrar Kur’an ve sünnete döndürmeye, bid’at ve hurafeleri temizlemeye, içtihat kapısını açmaya, cihad ruhunu uyandırmaya ve tüm sıcak veya soğuk saldırıları püskürtecek güce ulaşmaya yönelik yeni bir hamle, yeni bir ümit gibi görünse de bu hareketi 19 ve 20 yy arasında zaman zaman seyreden olaylara sıkıştıramayız çünkü bu tür saldırılar ve savunmalar tarih boyunca hep olduğu gibi,yine olabilir. Ama istismar edenler ve içini boşaltanlar da olabilir. Biz ise tarih boyu devam eden gerçek realiteden bahsetmek istiyoruz. Zira;

 

Bakara 132- Bu dini, Hazreti İbrahim, kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi Hazreti Yakub da vasiyet etti. “Ey oğullarım, şüphe yok ki Allah, razı olduğu İslâm dinini sizin için seçti. O halde siz, (ölüm gelmeden önce müslüman bulunun da) ancak müslüman olarak can verin” dedi.

 

Yunus 84- Musa da kavmine şöyle dedi: Ey kavmim! Siz, gerçekten Allah’a iman ettinizse ve onun birliğine ihlâs ile teslim olmuş müslimlerseniz artık Allah’a tevekkül edin. 85- Onlar da dediler ki: Biz, ancak Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi, o zalim kavmin fitnesine düşürme 86- Ve bizi, rahmetinle o kâfir kavimden kurtar.

 

Saf 14- Ey iman edenler! Allah’ın (dininin) yardımcıları olunuz. Nitekim Meryem’in oğlu İsa, Havari’lere: Allah’ın zaferine kavuşmak için benim yardımcılarım kim? demişti. Havariler (İsa’ya bağlı seçkinler) de şöyle cevap verdiler: Biziz Allah’ın yardımcıları... Bunun üzerine İsrail oğullarından bir topluluk (İsa’ya) iman etti. Bir topluluk da kâfir oldu. Biz de iman edenleri, düşmanlarına karşı kuvvetlendirdik de böylece (düşmanlarına) üstün geldiler.

 

Hud 42- Gemi, onları, dağlar gibi dalgalar içinde yüzüp götürüyordu. Nuh, gemiden ayrı bir yerde olan oğluna bağırdı: Ey oğulcağızım! Gel, bizimle beraber bin. Kâfirlerle birlikte olma. 43- O, (babasına) dedi ki: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım. Babası şöyle dedi: Bugün Allah’ın emrinden koruyacak yoktur. Meğerki Allah iman nasip etmekle rahmet buyursun. Nihayet, ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.

 

Hud 53- Onlar da dediler ki: Ey Hud, sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz, senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız. 54-55- Ancak şunu söyleriz ki ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak seni bir fenalıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır. Hûd: İşte ben Allah’ı şahit tutuyorum ve siz de şahit olun ki ben, Allah’tan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum, onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin. 56- Doğrusu, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden hiç bir yaratık yoktur ki idare ve tasarrufunu O tutmasın. Benim Rabbim, gerçekten doğru bir yol üzerindedir.

 

Kehf 13- Biz, sana onların haberlerini doğru olarak anlatalım. Gerçekten bunlar, Rablerine iman eden birkaç gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini (sebatlarını) artırmıştık. 14- (Padişah Dekyanos kâfirin huzurunda putlara tapmayı terk eden bu yiğitler) ayağa kalkıp da: Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir, asla ondan başkasına ilâh deyip tapmayız, o takdirde muhakkak saçma söylemiş oluruz.

 

Hac 78- Allah uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz. Allah dinini muzaffer kılmak için (Ey Peygamber ümmeti) sizi seçti. Din işinde üzerinize bir güçlük de yüklemedi, babanız İbrahim’in dininde olduğu gibi. Bundan evvelki kitaplarda ve bu Kur’an’da size müslüman ismini Allah taktı ki Peygamber, size karşı (tebliğ vazifesini yaptığına) şahit olsun, siz de bütün insanlara karşı (Peygamberler için) şahitler olasınız. Artık gereği üzere namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’ın dinine sarılın ki mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır (dosttur), ne güzel yardımcıdır!..

 

PEYGAMBERİMİZ’DEN BERİ İSLAMİ HAREKETE BİR BAKARSAK

 

            Hz. Ebubekir’in Nasr suresinin inmesi ve veda haccı ile peygamberimizin ayrılık vaktinin geldiğini anlayarak ağlaması gibi, aynı şekilde Batının bilim, teknik ve ekonomik gelişmesini ve müslümanların geri kaldığını ve kuşatıldığını gören ve ümmetin başına gelebilecek acı felaketleri sezen aydınların tasalanması ve çözüm aramaları Hz. Ebubekir’in gözyaşları ortamını çağrıştırmaktadır. Yine Hz peygamberimizin ölümü neticesinde bir kargaşaya meydan vermemek için defin olayından önce halifenin seçilmesi ve daha sonraları zekât vermeyenlerle ve yalancı peygamberlik taslayan Müseylemetül Kezzap’la savaşılması gibi, İslamcılık da ümmeti düştüğü yerden kaldırılmaya çalışma ve tüm emperyalist saldırılara karşı var olma mücadelesidir. Bir insanın Haçlı ve Siyonistlerin olumsuz propagandalarına kapılarak “ben müslümanım ama İslamcı değilim” demesi ne hazin ki “ben Hz. Muhammed’e inanıyorum ama Ebu Cehil’le kavgasına karışmam” diyen bir insana benzetilmiştir. Çünkü İslamcılık din tüccarlığı değil de İslam düşmanlarına karşı uyumamak üzere uyanmak ve Allah için yorulmamak üzere koşmak olarak düşünülmüştür.

Zira;

            Ahzap 56- “Gerçekten Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin (Allahümme salli alâ MUHAMMED, deyin) ve gönülden teslim olun”.Ayetiyle “onun mücadelesini destekleyin” Uyarısı yapılmaktadır.

 

            Yine İlk dört büyük halifenin Allah için ölüm kalım mücadelesi ve Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin şehit olması ve dört büyük ehli sünnet mezhep imamından İmamı Azam ve İmamı Hanbel’in kırbaç altında can vermesi, peygamberimizin sünnetini yaşatmak için Hz. Hüseyin’in şehit oluşu ve sahabe efendilerimizin İslam’ı yaymak için dünyanın dört bir tarafına dağılmaları ve uzak diyarlarda ölmeleri bu mücadelenin temel taşlarını oluşturmuştur.

Bu ışık ve enerjiden nasiplenemeyen Batılılar ortaçağı yaşarken müslümanlar hep yükselme devrini yaşadılar. “Ne zamanki cihad ruhunu kaybedince hâkimlikten mahkûmluğa düçar oldular.” Müslümanlar geri kalınca da insanlık adeta hakkı görebilecek gözlerini, işitebilecek kulaklarını, anlayabilecek akıllarını kaybederek başsız kalan ve haşaratların üşüştüğü ceset gibi, İslam coğrafyası da ideolojilerin, binlerce misyonerlerin yuvalandıkları yerler ve semt pazarları oldu.

Örneğin İngilizlerin Hindistan’ı işgale geldiklerinde müslümanların sırtına basarak atlarından inmeleri, Muhammed İkbal ve Mevdudi önderliğinde İslami hareketi önce Hindistan’da sonra da Pakistan’da tetikledi. Yine İngilizlerin Mısırı da işgalleriyle efendi makamına çıkmaları ve halkın da öz diyarında hizmetçi durumuna düşmesi Mısır’da Hasan El Benna öncülüğünde ve daha sonra Seyyit Kutup’la İslami hareket canlanmıştır. Libya’da Ömer Muhtar, yine yakın tarihte Bosna’da da Sırp vahşetine karşı Aliya İzzet Begoviç, Tunus’ta Raşit El Gannuşi birçok başarıya imza atmışlardır.

Bu dönemlerde 1917 Rus Bolşevik ihtilali ve daha sonra Çin’de Mao’nun komünist ihtilali ile milyonlarca müslüman katledildi. Rusların vasıtasıyla Doğu Avrupa’daki ihtilalleri de buna eklersek insanlık bu batıl ideoloji yüzünden bir yüz yıl ve pek çok şey kaybetmiştir. Ama budanan bahçeler gibi Allah’ın izni ve yardımıyla buraların da tekrar hakka dönmeleri için fedakâr öncüler beklenmektedir.

Şu bir gerçek ki, Batı teknolojide, güçte, tüketimde ve eğlencede zirve yapmıştır ama aile hayatında çözülme ve boşanmanın, yaşlandıkça yalnızlığın, gençlerde tatminsizlik ve uyuşturucunun, tüketim çılgınlığının önüne geçememektedir. Bunun için müslümanlara çok iş düşmektedir. Bu durumda müslümanlar Allah’a kullukta, ibadette, bilim ve teknikte, adalette, özgürlükte, eşitlikte, fedakârlıkta, istişarede, infakta ve eminlikte zirveye ulaştığı gün İslamcılık adına tüm dikkatleri üzerine çekebilirler. Çünkü tarih boyu Batılı sömürgecilikle, Siyonist ve Budistler işkence ve öldürmekle, materyalistler de dinsizleştirmekle ün yaptıkları için, insanlığın problemlerine müslümanlardan başkalarının söyleyecek sözü kalmamıştır.

              İslamcılık Kavramı; İstenilen gerçek manayı tam olarak ifade etmese de kökü eski ümmetlere kadar gittiği halde, bir veya iki asırdır uluslar arası güçlerin saldırıları yüzünden tanımının yapılması çok zor olan bu akım 1850-1920 yılları arasında ülkemizde ve diğer İslam coğrafyasında ihtisaslı aydınların Batı sömürgeciliğine ve yerli iş birlikçilerine karşı kurtuluş politikaları üreterek toparlanma ve iktidara gelme mücadelesi şeklinde görülmüştür.

19 ve 20 yy bir bütün olarak inanç, ilim, ibadet, ahlak, kültür, felsefe, ekonomi, siyaset ve eğitimle İslam’ı yeniden hayata hâkim kılmak için müslüman toplumları makul metotlarla tümden taklit, erime, esaret ve hurafelerden kurtarıp tüm bilimsel ve teknik imkânları kullanarak insanca veya medenice yaşamın inşası için çözümün İslam dairesinde aranmasıdır.

Bu hareket, varlığımızı korumak ve değerlerimizi gelecek nesle aktarmak için gereken bir adım olarak görülmüştür.

Batı karşısında geri kalmışlıktan dolayı üzülerek ve yüreği yanarak sırf Allah rızası için ortaya çıkan, çağdaş köleliğe veya ikinci sınıf vatandaş olmaya tepki göstererek yeniden dirilen ve herkese eşitlik ve özgürlük isteyen bu yenilenmiş akımda ön saflarda; Ahmet Cevdet paşa, Said Halim paşa, Mehmet Akif, Elmalı Hamdi Yazır, İzmirli İsmail Hakkı, Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai karakoç ve Mustafa İslamoğlu ve daha nicelerinin yer aldığını görüyoruz.

Bu alanda hizmet vermiş yayınlar ise; Beyanül hak, Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşat, El Medaris, Ceride-i sufiye ve daha başka  İslami dergiler ve gazeteler olmuştur.

Siyasi alanda en belirgin olarak, Milli görüş hareketi olmuştur.

Burada sayamadığımız daha bir çok yazarlar, aydınlar, âlimler, dernekler, vakıflar ve partiler olmuştur. Allah hepsinden de razı olsun.

Bütün bu çok yönlü çabalara rağmen bu akım maalesef evresel bazda coşkun akan ırmaklara dönüşememiştir. Eğer bu hareketler veya hizmetler coşkun akan sellere dönseydi önünde hiçbir güç duramazdı.

Bu akımda arı gibi çalışanlar da sinek gibi bedavaya konanlar olmuştur yine olabilir. Ama Samimi olanlar mükafatına,ihanet edenle de azabına ulaşacaklardır.Çünkü Allah cc vadinden dönmez. Demek ki; Geçmişten bu güne kadar bu yolda sadıklar da çıkarcılar da olmuştur.

 

Örneğin;

                        1. Sırf Allah rızası için ilmiyle, malıyla, canıyla cihad ruhunu diriltmeye çalışanlar ve uğurda şehit olanlar oldu. Ruhları şad olsun.

           2. Bazen bu davayı siyasi veya ekonomik çıkarına alet edenler oldu. Burada biz bilmeliyiz ki suçlu, dava değil o kimselerdir. Öyleyse pire için yorgan yakamayız.

           3. Hak ve batıl çizgisini bilmeden, batı kültüründen aktardıkları hürriyet,  demokrasi, özgürlük, laiklik gibi kavramları İslam’a onaylatmaya kalkanlar da oldu ve yine olabilir.

           4. Kimileri Milliyetçiliği Kimi sosyalizmi kimi kapitalizmi isterken kimileri de ümmetçiliği istediler Çünkü;

Ali İmran 110- Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır” Ayetine uymak istediler.

           5. Bazen İki kitap okuyup hurafelere karşı gelme adına yüzeysel bilgileriyle militanca hak mezheplere ve sünnete soğuk bakanlar oldu.

            6. Yine bazı kiralık veya saf meczupların kiliseye veya sinagoga bomba atması, yine bazı psikopatların turistleri öldürmesi veya namusuyla oynaması bilinçli veya bilinçsiz olarak müslümanlara mal edilirken, hiç ilgisi olmadığı halde İslami davaya da gölge düşürmüştür. Bu olaylar ırmağa karışan kirli sulara benzer. Sular derinleştikçe ve çağladıkca bunların temizlendiğini de Allah’ın izniyle görebiliriz. Yeter ki irfan bilinciyle yeni nesle sahip çıkılabilsin.Zira;

Tevbe 32- Onlar, Allah’ın nurunu (Şeriatını) ağızlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat kâfirler hoşlanmasalar bile Allah, muhakkak nurunu tamamlamak diliyor.         

33- Peygamberini hidayetle ve hak din ile bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderen O’dur; İsterse müşrikler hoş görmesinler.

Not: Yukarıdaki ayetlerde gelebilecek tehlike ve gidilecek hedef gösterilmektedir. Bu yolda sağlıklı bir yol almak için de aşağıdaki ayete de mutlaka uymak gerekmektedir.

Nisa 59- Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah’a ve Resulüne arz ediniz; eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu müracaat, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

Not: Gerçek İslamcılığın temeli bu ayete dayanmaktadır.

Yine başarı ve kurtuluş için aşağıdaki ayetlere de dikkat etmek gerekmektedir.

Ali İmran 104- İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir. 105- Ey müminler, kendilerine açık deliller ve ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşen Hıristiyan ve Yahudi’ler gibi olmayın. İşte onlar için çok büyük bir azap vardır.

Enam 108- Müşriklerin Allah’tan başka taptıkları putlara sövmeyin ki onlar cehaletle tecavüz ederek Allah’a sövmesinler. Her ümmete, böylece amellerini süslemişizdir. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O vakit, kendilerine, ne yapıyor olduklarını haber verecektir.

Not: Yukarıdaki ayete rağmen Kur’an’ın derinliğinden habersiz bazı fanatik insanların ünlü liderlere dil uzatmaları, kukla ve bayrak yakmaları İslam davasına zarar vermektedir. Burada gereken metot; Ahlaklı ve ihlâslı bir şekilde karşıyı germeyecek şekilde konuşma ve ikna kabiliyetini çok yönlü bilgilerle güçlendirmektir, Ben gerçekten İslamcıyım diyen Hz peygamberimizi örnek alarak üstün ahlakla donanmalı doğru sözlü ve sadıklardan olmalı, cömertçe kötülüğe bile iyilikle karşılık vermeli, emanetlere sahip çıkan, akraba komşu ve arkadaş hakkına riayet eden, misafirini iyi ağırlayan,haya ve edebe çok dikkat eden olabilmeli, özellikle küçüklere şefkat ve büyüklere hürmette kusur etmemeli, çünkü güzel ahlakın ve bütünleşmenin olmadığı bir davada asla İslamcılıktan bahsedemeyiz. Zira, başıbozukluk veya içe kapanarak ferdi kalmayı tercih etmek, çölde buharlaşan tek damlaya benzemektir. Halbuki ilmi, ihlası, teşkilatlanma ve sürekli büyümeyi, hesap edenler, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak zorundadırlar çünkü Rabbimiz;

 

Taha 43- Firavun’a gidin, çünkü o hakikaten azdı (ben Rabbim, dedi). 44- Varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki nasihat dinler yahut korkar.

 

Müzzemmil 10- Ve inkârcıların diyeceklerine (sana iftira ve yalanlarına) sabırlı ol ve onları güzel bir şekilde terk edip ayrıl.

Not: Yukarıdaki ayetleri dikkate alarak sivil veya resmi muhataplara sert ve saygısız tavır takınmaktan kaçınmalıdır. Zira katılık, davaya zarar verir ve düşmanlık oluşturur. Marifet, düşmanı bile dost yapabilmek, o da mümkün değilse hiç olmazsa zararsız hale getirmeye çalışmaktır.

 

7. Yıllardır Haçlı, Siyonist, materyalist ve Budist güçler ihtilal veya işgalle girdikleri veya işbirlikçilerinin ezdikleri yerlerde karşı koyan mağdur müslümanları teröristlikle suçladılar. Kendi işgallerini haklı, karşı gelenleri potansiyel suçlu görüp yine suçu bu zavallı duruma ittikleri insanlara yüklediler.

8. Bu kadar batıl ideolojiler cirit atarken İslamcılığa hiç olmazsa müslümanlar ön yargılı bakmamalıdır. Zira her toplulukta küçük düşünenler, sen ben kavgası yaparken, büyükler hep proje üretirler. Bu deniz kenarında da böyledir. Kıyıda çamur, çerçöp görünse de inci ve  mercanlar daima derinlikte bulunurlar. 

9. Batıl ideoloji mensuplarının yerli işbirlikçileri yakın tarihte Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir de takma sakal ve takma bıyıkla, sarık, cübbe giyerek insanları katledip “bak sakallı, sarıklılar öldürüyor” diye kiraladıkları basın ve yayıcılarla dünyayı aldatmaya çalıştılar. Hâlbuki yine Haçlılar Libya’yı işgal ettiklerinde müslüman kızlarımızı ormanlara götürüp namuslarını kirletirken mağdurlarımızın çığlıkları dağlarda yankılanırken alay ederek “söyleyin de Muhammed gelsin, sizi kurtarsın” diyorlardı. Ama onlar da bilmeli ki, ahirette mazlumların öç alacağı gününün zalimlerin zulmettiği günden daha acıklı olduğunu göreceklerdir.

10. Günümüzde müslümanlar yoksul ve cahil kaldıkça onları hizmetli yapıp bahşiş vermek isteyenler, onların okuması, uyanması ve yönetime talip olmasından rahatsız oluyorlar. “At duvara hiç olmazsa izi kalır” kuralını kullanarak nerde bir öncü dava adamı çıkmışsa onu ya gülünç gösteriyorlar, ya namus ya da para konusunda lekeleyerek saf dışı etmeye çalışıyorlar. Ama onlar da er geç gerçeği ebet sürecinde bileceklerdir.

Bunlara karşı teröre bulaşmadan, Fatiha bilinciyle fasık habercilere aldırmadan ve kınanmaktan korkmadan bereketli meyve veren ağaçlar gibi, yüklendiğimiz sorumlulukları yerine getirmeye devam etmek gerekmektedir.

Sonuç olarak

Bu akımın 1908 ve 1918 yılları arasında başladığını söyleyenler varsa da 1564-1623 yılları arasında Hindistan’da yaşayan İmamı Rabbani ve 1813-1823 yılları arasında Bağdat’ta kalıp sonra Hindistan’a giden Şeyh Halid’in ayrıca daha sonraları Mısır’dan ayrılarak batıda dolaşan Cemalettin Efkani’ ve Muhammed Abduh’un Osmanlının öncülüğünde İslam coğrafyasının çöküş tehlikesini sezerek “Urvetül vuska” derğisini çıkararak bu yeniden diriliş hareketine büyük bir üzüntüyle katıldıklarını da söylerken, Yine Hintli Müslüman fedakar kızların Osmanlı bayrağı yere düşmesin diye çeyizlerini satarak dua ve göz yaşlarıyla göndermeleri yanında bir de, bu heyecana Akif’in şu beyitleri de tercüman olmaktadır.               

             Arkadaş yurduma alçaklara uğratma sakın.

Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana vaat ettiği günler hakkın.

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.

 

 Bastığı yerleri toprak diyerek geçme tanı.

 Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı.

Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Yine

Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete ram ol, yol varsa budur, bilmiyorum başka yol.

 

Ayrıca Üstad Said Nursi’nin

Şu istikbal inkilabatı içerisinde en yüksek seda İslam’ın olacaktır.

veciz Sözü azmi ve ümitleri artırmaktadır.

Her şuurlu müslüman bu heyecanla çalışmalı ve gelecekten ümitli olmalıdır. Çünkü;

 

Kasas 83- … En güzel akıbet takva sahiplerinindir”. Diye basiretli bir yol gösterilmektedir.